Bu Blogda Ara

8 Kasım 2011 Salı

HOŞGÖRÜ GİYMİŞ TAHAMMÜLLÜK RUHLAR

Kendimle baş başa kaldım. Uzun zamandır böyle sessiz kalmamıştım. Ne bir ses ne de bir görüntü var. Bilgisayar yok, telefon yok, televizyon yok, kitap yok, insan yok. Yalnız ben ve odam... Böyle zamanlarda kağıda, kaleme sarılan ellerim beynimi alıkoymasa, kendime katlanamaz olurum.


Bir insanın kendisine tahammül süresi ne kadardır? Tahammül nedir, ne için kim için tahammül ederiz? Tahammül sabrın belgeli hali midir yoksa sabrın sonucu mudur? İnsanın kendisine tahammül süresi ne kadardır? Araştırılmış mı, sonuçları neyi gösteriyor bilmiyorum ama benim kendime katlanma sürem üç gün. Kelime anlamı olarak tahammül; insanın kötü, güç durumlara karşı koyabilme gücü, kaldırma, katlanma şeklinde açıklanıyor. Bu demek oluyorki benliğimin oluşturduğu kötü, ağır koşullar neticesinde içine sürüklendiğim düşünce serüveni için hızla çalışmaya başlayan beynim ve tüm enerji kapaklarını sonuna kadar açarak ona hizmet sunan kaslarım sonunda çok çalışmaktan sitrese girip yorgun düşüyorlar. Neticede kendimden kaçışlarım başlıyor. Üç günün sonunda benden sıkılan suratım asılmaya başlıyor, nefes alış verişim hızlanıyor, içimden yükselen alevler gözlerimi yakıyor, firar planları kuran beynim uyuşmaya başlıyor. Her zaman başıma gelmese de bu duyguyu yaşayan tek ben miyim diye düşünmeden edemem. Yirmi yaşımda öğrendiğim bu his sayesinde, bana bile tahammül edemeyen ruhum hoşgörü ve sevgiyle dolmaya başladı. İçimi parçalayasım geldiği anlarda derinlerimde sıkışıp kalan meleği aramaya koyulduğuma göre; sabırla başettiği tahammüllük ruhlara, hoşgörüyü giydirip misafir etmeye başlamışım demektir.


Ne vakit sessizlik olsa korku sarar etrafı. Fırtınanın ayak seslerini örten sessizliğe bana dürüst ol, diye bağırasım gelir. Parmaklarıma sarılan kalem karalamaya başladıkça sessizliğe olan öfkesini kusmaya başlar. Taki gün telaşının, kulağımdaki tıpaları çıkarıncaya kadar. Yüzmeyi öğrenmeye çalıştığım yıllar geliyor aklıma. Korkudan suyun yüzeyinde kalamazken dibe kadar batardım. Saniyeler içerisinde derin bir sessizliğe gömülür sonra başımı dışarı çıkardığımda sahte mi gerçek mi bilemediğim etrafımda oyunlar oynayan insanlar görürdüm. Oysa o an ben yerin dibine girerken, saniyeleri dakikalar kadar uzun hissetmişken, boğulacağımı düşünürken insanlar yaşadıklarımdan bi haber eğlenmeye devam ediyorlardı. Su altındayken nefese erişebilmenin sabrı, yüzmeyi öğrenmekten korkan beymine tahammülük, etrafımda çoşkuyla eğlenen insanlara belki de sahte hayata hoşgörüyü anın da doğuruvermiştir! Son bir not ruhumu eğitmesini öğrendim ama beynimdeki korkuları yenip hala yüzmeyi öğrenemedim.