Bu Blogda Ara

20 Ekim 2012 Cumartesi

AYNA

Ey Güneş, gözümü alsan da üzerime saldığın sineklerin ellerimi tutamaz yine içimdeki coşkuyu yazarım :) İçimi saran anlamını çözemediğim bir heyecan ve giderek yükselen bir enerjiyle günün ilk saatlerini zararsız, ziyansız atlatmayı hedefliyorum. Ah bir de şu telefon sussa! 

Gözlerimi kapatıp hayaller kurmaya başlıyorum. Kırlar, denizler, dağlar, ağaçlar...  Uzun uzun yürüyorum, adımlarımın altında fısıldaşan yaprak sesleri, dallara takılıp gelen rüzgarın uğultusu geliyor kulaklarıma. Sonra kendi kendime gülmeye başlamışken, sesli konuştuğumu fark ediyorum. Akıllara sağlık... Meğer uykudan uyanmak gibi gerçekliğin içerisinde gözlerimi açmak ne de güzelmiş. Derin , soluksuz, korkak ve bir o kadar cesur hislerle ciğerlerime çektiğim nefes kadar gerçeksin hayat. Kahvemi tek başıma yudumlasam da içimdeki sesle sohbetin değerini ben olmadan anlayamazsın. 

Bir zamanlar yaptığım gibi nereye gittiğimi bilmeden, yoruluncaya kadar durmadan yürümek geliyor içimden. Tıpkı eskiden olduğu gibi bir adım daha yakınlaşabilmek. Şimdi beni romanlarla korkutanlara gülüyorum. Okumakla kalmayıp hissettim. Anlamını bilmeden okuduğunuz her bir kelimenin, onu yazanın ellerine birer diken gibi battığını bilseniz isyan ederdiniz!

Koyda saklı bir ev, evin içerisinde minik hayatlar, kimsenin bulamayacağı o hayatlara gizlenmiş kocaman mutluluklar. Hani çocuklara sorarlar beni ne kadar seviyorsun diye, çocuk kollarını iki yana açıp, göğüs kafesini göbüşünü ileriye doğru çıkarıp "kocamannnnn", diye cevap verir. İşte içimdeki çocukta hala "kocaman". Bazen kendimi minik kızların evcilik oyununda unutulmuş gibi hissediyorum. Özellikle de makyaj yaparken aynada gördüğüm ellerim "kızım sen hala büyümemişsin" diye sesleniyor. Kim bilir belki de bu yüzden sebepsiz mutluluları, iç gıdıklayan sevinçleri kendi kendime doğuruyorum.

Hayat bir ayna ve yansıması bizler isek, sana güzel niyetlerle bakıyorum benden güzelliklerini saklama evren.