Bu Blogda Ara

19 Şubat 2013 Salı

SUSTURULAN RUHLARA HASRETLİK SÖZLER

Hayat memat denen değirmen taşlarının arasında canların suları çıkıncaya kadar sıkılır da bir türlü akmaz iki damla yaş. Bir ara sokakta ölümü bekleyen bedenlerin sessiz nefesleriyle kirlenen camlar gibi soğuk, donuk bir çift göz...

Bakar da görmez olan gönüllere inat, "yaşa" demek bir yerden sonra işkence mi olur desem! Özgürlük, isteyenlerin hakkıdır diye okudum bir yerlerde. Lakin özgürlüğü istemeyen bir varlık var mıydı? Hasta ruhlar bile özüne en yakışır özgürlüğü soluksuzca yaşamak için bir gün daha fazladan yaşamı hayal eder duru. Varlığı  bir nefes, yokluğu dert keder. Susmanın adı, kimi yerlerde işkence olur kimi yerlerde sabır. Bazen birileri çalar elinizden bazen de uğruna feda edersiniz, ailenin, işin, paranın, sevgilinin... 

Mahrumiyetin en kötüsüdür susmak, susturulmak. İçinde büyüyüp duran kelimeleri boğazında düğümlerken bir yandan da nefes almaya çalışan bedenlere öyle yakışır ki, bakışlar. Susmak ölüm, susmak çaresizlik hele  bir de haklıysan ve susuyor isen, sabrı içten içe yer bitirir insanı. Büyüklerin haklılığını beyinlere sokuşturup, dillerine biber sürülerek büyütülen çocukluklardan gelir en derin özgürlük yaraları.

Aynı şarkıları dinleyen kulaklar bir gün gelir dile dökülmek ister. "Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum" der gibi, tatlı isyanlara başlar. Mırıl mırıl paslı bir ses, çelimsiz kelimelerini kusmaya başlar dudaklarından. Burun direklerini sızlatan özgürlük türküleri vardır hani; tok sesli ağızda dolu dolu kelimelerle yalnızca bilenlerin dilinde dolaşan gizli bir sırdır. Dokunduğu yere bendensin deyip, yalnızlığına, suskunluğuna ortak olup kaybolan bir düş... İşte sessiz kalışların saklı memleketinde bir yudum sudur  o şarkılar. 

Benim hikayen ise, bir şeyler uğruna feda edilmiş milyonlarca kelime sakladığım içimde başlar ama bitmez. Her gün unutmak için dualar ettiğim kelimeleri an gelip haykırdığımda felaketim oluveriyor. Ne de olsa can yakanların kanına dokunuyor her birisi. Hırçın, sert sözlerin çıktığı öpülesi dudaklar mı yanıltır insanları, yoksa eter kokusunun etkisini kaybettiğine mi yanarlar bilinmez! Oysa kendisinden yaşça küçükler, çocuklar, kadınlar, işçiler soru sormazdı. Sorgulamazdı edebinden susan insancıklar. Çıktığı yeri unutan çürük yumurtalar gibi kokuşmuş, hayattan dışlanmış ama "ben özelim ondan farklıyım" avuntusuyla yaşayanlara laf sokasım var :)  İçinizdeki hırs nefsinizi, susturduğunuz her günün hesabını masanın karşısına geçtiğimde almanın en büyük hasretiyle yemledim!