Bu Blogda Ara

11 Ocak 2012 Çarşamba

MIŞ MUŞ ...

Bugün ev-iş arasındaki kısır hayatımın değişimi için önemli tavsiyeler aldım. İlk başta zorunlukuktan sonraları ise bilerek isteyerek işten kaçmam, kendim için vakit ayırmam gerekiyormuş. Oysa şimdiye kadar hayatta öncelikli olanları okul, ders, ödev, iş, iş yeri, ev olduğu öğretilmişti! Birden bire 27 yıllık kuralları bozmak zor olacak.

Farklı ortamlarda bulunmak, insanlarla konuşmak iyi gelirmiş. Sadece yazıp çizmekle olmuyormuş bunu da sıkı sıkı tembih ettiler :) Ben yazmayı seviyorum desem de dinletemedim. İlla insan içine karışıp gezip tozmak şartmış. Gez Funda gez, konuş Funda konuş, sinemaya git, eğlenceye git, mümkünse eve gitme :)))
Hayatın formulü = ye + iç + gez+ düşünme + kazan + harca = mutlu ol
Funda'nın formulü = yaz + çiz + çalış +düşün + kazan + bütçe yap = umutlu ol
Hayat formulü - Funda'nın formulü  = İFLAS
Bu varsayıma göre bir düzen çizersem maddi, manevi çöküşümün delilidir. Hesapsız yaşamayan düşüncelerim sıradan bir insan sürüsüne katılmayı, günü gün etmenin zevkine dalmayı nasıl kabullenir bilemem. Aslında bu kadar abartılacak bir şey değil; kendime vakit ayırmam gerekiyorMUŞ. Peki bugüne kadar yaptıklarımı bana silah zoruyla yaptıran olmamıştı ne oldu da şimdi ruhum sıkılmaya başladı? Çok yoğun çalıştığım  doğru ay da bir gün patronumdan sinemaya gitmek için izin isteyecekmişim. Ben patron olsam:"sen bu işe girerken bu şartları bilerek kabul ettin", derdim. Hem film izlerken sıkılan birisi için sinema çözüm olamaz. Bir de tek başıma sinemaya gitmek ne kazandırır? Cesareti mi, korkusuzluğu mu yoksa kendi ayaklarım üzerinde duruyorum durgusunu mu? Yahu hayat gerçek bir sinemaysa ben bu filmi hergün izliyorum, oynuyorum hem de tek başıma. Aynadaki ikinci gölgeye bakmak niye?

Hoş sohbetli o insana söylediğim gibi herkesin bir ütopyası vardır lakin dışarıda gerçek bir hayat yaşanıyor. Bana oranın formulü lazım. Sırf canım istiyor diye de bir hayat kitap gibi okunup bitmiyor. Öğretmenlerin binlerce öğütleriyle Dünya'da barış olması gerekirdi. Demek ki sözleri söyleyenler asla uygulamıyorlar. Yakaladım seni öğretmen ;))

Verilen görevleri elimden gelenin en iyisini yaparak tamamladığım gibi bu on günlük ödev süresini de iyi geçireceğim. Kötü alışkanlıklara hemen bugünden başladım. Cips + kola + TV üçlüsünü ben de yaptım. Cumartesi için çağrıldığım, telefonlarına cevap vermediğim yemek daveti için bugün telefon edip görüştüm. Gideyim göreyim kalabalıkta olmak ne işe yarıyormuş :) Havalı tipler, işini, eşini, çocuğunu soran, kıyafetleriyle aylık kazancının hesabını yapan, yemek adabıyla aile kültürünü ölçen tipler varsa 15dk sonra saate bakmaya başlarım. Onlara kızsam da acıyorum ne de olsa yaşamlarını böyle ölçütlere hapsolmuş ruhsal baskılarla geçirmişler. Aynısını bana, sana yaşatmaları gayet normal. İşte saçma düşüncelerle, değerlerle dolu kalabalıklara girdiğimde kendimi uzayın derinliklerinden gelmiş gibi hissediyorum. "Hey Dünya'lı kardeş gerçek bunlar değil, gözünü aç.", diyesim geliyor. Bir de nerelisin diye sormazlar mı hahaha :) Bir çok kişiye verdiğim cevap aynı; "Dünya'lıyım". Sonra gülmeye başlayıp gerçek cevabı merakla bekleyen bakışlar atıyorlar. Nereli olduğumun ne önemi var. Şimdi yaşadığım memlekette hepimiz aynı yerde doğup büyümüşüz eee birbirimize ne faydamız var ki sen bana yardım edeceksin. İnsanların saçma saplantılarına en güzel örnek. Bunu mesleklere göre de örnekleyebilirim. Doktorsan zekisin, öğretmensen ideal bir eşsin, mühendizsen senden adam olmaz :)) Niye? Çünkü mühendisler düzensiz yaşar, dorkor olacak kadar zeki değillerdir öğretmen olacak kadar da sıradan değillerdir. Arada kalmış asiler... Efendim memnun oldum bana mı seslendiniz? ;) Saygılar...



Hiç yorum yok: